28 Ocak 2016 Perşembe

.MURAT'A DAİR GİBİ GİBİ

ama tam değil...

3. birasını içtikten sonra masaya yumruğunu vurup ''mesela şahin k. bir fenomendir!'' demişti. tekele gittiğinde kaju alacakken son anda fikir değiştirdi ve kajuyu haketmediğini düşünüp bir paket tuzlu fıstık almıştı. etli nohut yemeğini de haketmediğini düşünüp geceleri aç uyurdu mesela...
***

olup biten hemen hemen her şeyin varlığı konusunda şüpheye düşen ben, galiba en çok Murat'ın gerçek olduğuna inanıyordum. hatta kendi varlığım konusunda şüpheye düşer, onun varlığı konusunda şüpheye asla düşmezdim. öyle birşeydi o benim hayatımda. 
yıllarca kırmızı reçeteli ilaçları kullanırken ölecek ölecek diye korkarken ben... (elbette ölmedi. o kadar kolay ölünmüyor neticede) ''keşke ölseydi'' dediğim tek insan oldu. 
tamam ben nefretten beslenen bir insanım, kabul. ama inan bana bunun nefretle hiçbir ilgisi yok. bu sadece kusursuz bir hayalkırıklığı.. o kadar.. 
demek ki neymiş? terzi kendi söküğünü dikemiyormuş. sonuna kadar reddettiğin asla kabul etmediğin o toplum var ya... hah o toplumun ta kendisi oluyormuşsun. olmak istemediğin şeylere bir bir dönüşüyormuşsun. ve illa ki bir şekilde hep ama hep! tükürdüğünün yalıyormuşsun.
ben 24'ken sen 28'din ya.. bana ''anlamıyorsun, ama anlayacaksın. başka türlü olmuyor. kabul etmek zorundasın. başka türlü mutlu olamazsın. toplum ne diyorsa yap ve mutlu ol. insanlardan bir farkın olmasın. sıradan ol. sıradan olmazsan asla mutlu olamazsın.'' demiştin ya hani.. ben de sana demiştim ki ''anlamıyorum, anlamak da istemiyorum. belki 28 olunca anlarım. ama lütfen bunu anlamayayım'' diye.. 
28 olmama 6 ay kaldı. ve ben ne olup biteceğini gerçekten çok merak ediyorum. lütfen lütfen lütfen... bir kez daha haklı çıkma!


**NOT: Senden nefret etmiyorsam inan ki sırf aurora borealislerin hatrına. bu da burada dursun. belki hatırlarsın.





24 Ocak 2016 Pazar

.BİRİKTİRMEK ÜZERİNE

   






onca pişmanlığın ardından ailemin değerini anlamam üzerine ailemle ilgili hiçbir şeyi hiçbir yerden silemez oldum. zaten arşiv insanıydım ben. ama söz konusu ailem olunca daha bir özenli olmaya başladım. en dandik fotoğraflarını bile silemiyorum. ki eminim hiç kimse öldükten sonra o kadar kötü fotoğraflarıyla hatırlanmayı ya da birilerinin onları görmesini istemez.
geçenlerde biri dedi ki ( kim olduğunu hatırlayamıyorum malesef ); insan birisi ölünce, bu kişi onun çok yakını olsa bile onun ses tonunu unuturmuş. mideme dehşet bir yumruk yemiş gibi oldum! unutkanlığımla ve karakterime ait her türlü çirkin ve pislik şeyle gurur duyan ben, asla ama asla ailemin sesini unutmak istemiyordum.
hemen onlara whatsappdan ses kaydedip göndermeyi öğrettim. ve gönderdikleri ses kayıtlarını dünyanın en saçma şeyi bile olsa da arşivlemeye başladım.
 ne de olsa hayat ayrıntılarda değil, saçmalıklarda gizlidir. 
 ve evet... insan duymadığı sesi çok kısa bir süre içinde unutur.


***NOT: Anne söz veriyorum... çirkin çıktığın hiçbir fotoğrafı ve videoyu ne olursa olsun, hiçbir zaman, hiç kimseye göstermeyeceğim. onlar sadece benim için. ne yapıyorsam geleceğim için yapıyorum. çünkü anılar güzel şeyler.
                    Sizi seviyorum.

.BU HAFTA SONA ERMEDEN


evet gelelim bu hafta neler yaptığıma...
işe başladığımdan beri açıkçası boş bulabildiğim her an uyumak istiyorum. çünkü hem iş hem okul bir arada olduğu için ister istemez çok yoruluyorum. ve boş kalabildiğim her saniye bana ilaç gibi geliyor.
***
pazartesi- salı finallerim dolayısıyla izinliydim. ve izin aldığıma değdi. iyi notlarla dönemi kapattım. sadece tek bir dersten bütünlemeye kaldım. ama onun dışında diğerlerinden yüksek not almışım. o tek ders de nazarlık olsun artık. çok kafaya takmıyorum. üzerime anlamsız bir gevşeklik halim.

çarşamba yine işe gittim. yoğundu. sadece çalıştım o kadar.

perşembe günü arkadaşımın whatsapp'dan yolladığı güzel bir Ortaköy fotoğrafıyla uyandım. fena bir uyanma şekli değildi açıkçası. sevdim. burada kar vardı. kara bata çıka ulvi görevlerimden biri olan evlenme cüzdanı yazmaya gittim. HER ŞEY SİZİN İÇİN! HER ŞEY SİZİN İÇİN!


ise işe gitmemle birlikte müdürümüzün ''bugün engelli ve hamilelere idari izin var istersen gidebilirsin'' sürpriziyle birlikte, evlenme cüzdanını yazıp yine kara bata çıka dönüşte markete uğrayıp süt ve kahve alıp, sevinçten ne yapacağımı bilemez bir halde eve geri döndüm. kendime mis gibi bir kahveli süt yapıp, müziğimi açıp, kitabımı elime alıp günün tadını çıkarmaya başladım.
hatta öyle ki, inanılmaz iyimserdim ve bütün gerizekalı insanlar hala gerizekalı olmasına rağmen yine de gözüme sempatik görünüyorlardı.







bu 1 izinli olduğum gün, uzun zamandır ''hiçbir şey yapmadan sabit kalmak istiyorum'' diye yakınmama derman oldu resmen. ve bu 1 günde aslında değiştiğimi, köreldiğimi zannedip korktuğuma değmediğini anladım. çünkü ben hala aynı benmişim. sadece bunun için fırsat bulamıyormuşum o kadar. her saniyenin tadını çıkardım bu yüzden. en sonunda puzzle başında sızmış kalmışım. o da zaten neredeyse 1 yıldır bitmeyen bir puzzle... toz bağladı üzeri resmen bir köşede durmaktan.

cuma günü ise yine iş iş iş!!!
kaç tane evlenme ve ölüm tescil ettim inanın bilmiyorum ama canım çıktı. zaten sürekli pc başında çalışmaktan, masa başında durmaktan artık eklemlerim ağrıyor. hele vücudumun sağ tarafını hissetmiyorum resmen. uyuşmuş durumda. özellikle sağ kolum, boynum ve parmaklarım... kas gevşetici filan aldım ama nafile.. yapacak bir şey yok. fazla zorlamamak lazım. bütün akşam perişandım, çok üşüdüm ve hep bu şekildeydim. yataktan çıkmadım ve belki iyi gelir umuduyla 1 kesme şekerin üzerine kekik yağı damlatıp içtim. az daha geberiyordum. deliler gibi hıçkırmaya başladım ve bir türlü durmak bilmedi. ama yok böyle bir hıçkırma şekli yani... biraz daha zorlasam sıçrarken kafamı tavana vurup, zeminle tavan arasında top gibi sekecektim vallahi.



cuma akşamı bir arkadaşımla tanrı, evren, fizik, evrim, doğa üzerine biraz muhabbet ettik.
böyle şeyleri konuşabildiğim insanları seviyorum.
tüm bu konuşmalardan sonra da cumartesi günü şu şekilde tanrı gözümün girerekten uyandım.



kalkıp pencereleri açtım ve tanrının içeriye doluşunu hissettim.

işte devlet memuru olan bir insanın 1 haftası bu kadar sıkıcı geçiyor arkadaşlar. bu kadar sıkıcılığın içinde benim keyfimi yerine getiren şeyler ve hedeflerim de var elbette. ama onları şuan anlatmanın sırası deil... 3 ay kadar daha beklemeniz lazım onun için :) bir sürpriz olacak..



peki bu hafta en çok ne mi dinledim? buyrun..















bitti işte. bu kadar.. al sana bir hafta. her şey sabit aslında ama sadece dinlediğim, okuduğum, yediğim, izlediğim şeyler filan değişiyor. 
eh.. aslında baya da sabitmişim yani. o kadar da bikbikbik etmeme gerek yokmuş??




19 Ocak 2016 Salı

.YENİDEN

sıkıldım.
demek ki insan hayatında her şeyin yolunda gitmesinden de sıkılıyormuş bir noktadan sonra.
hayatım hep bir koşuşturmaca içinde geçiyor. ve ben günlerin nasıl akıp gittiğine inanamıyorum bile. farkına varamıyorum. 
bu kötü..
işe girdiğimden beri, yani 18 Nisan 2013'ten beri bu böyle. ve hala nasıl devlet memuru olduğuma ve bu işe nasıl devam ettiğime şaşıran bir kitle var. ben de dahil :) 
insan işe başlayınca para harcamaya bile vakit bulamıyormuş.
***
okula devam ediyorum. hatta 2. üniversiteme de başladım. sevdiğimden filan değil. neden yaptığımı inanın ben de bilmiyorum. hadi 1.sinde yılların emeği var.. malum 2008de girdim ona. bunca emeği insan çöpe atamıyor. ve 7. senede aslında bu bölümün kesinlikle bana göre olmadığını, hatta nefret ettiğimi farketmem de bu gerçeği değiştirmiyor. o yüzden bırakmıyorum. bırakamıyorum. henüz o kadar cesur değilim malesef. benim sürekli bir şeylerle uğraşmam lazım ki kafayı yemeyeyim.
***
eskişehire döneli tam 1 sene + 1 ay filan oldu. ilk başta biraz hayal kırıklığıydı elbette. bıraktığım gibi bulamamıştım. üstelik hiç bir mecburiyetim olmamasına rağmen sabahın 7sinde kat kat giyinip yürüyüşe çıktığım o köprü bile yoktu. yıkmışlar ve yerine bir kavşak yapmışlar. sevmedim...
***
geçmişe dair pek özlediğim bir şey yok. daha doğrusu hatırlayamıyorum pek. bu beni mutlu ediyor açıkcası. şu sıralar tek özlediğim şey ailem ve osman. 
osman ailemle kalıyor çünkü artık. getiremedim yanımda. o da annemle aşk yaşamakla meşgul zaten. beni değil ama ailemi kapıda karşılayıp, geceleri anneme masaj yapıyor. fakat ilk fırsatta yanıma alacağım. çünkü o benim hayatımdaki en güzel şeylerden biriydi, biliyorsunuz.
***
insanın 27 yaşından sonra en çok özlediği şey ailesi oluyormuş. eve gittiğimde geceleri annemle uyuyorum sarılıp. bunun tadı hiçbir şeyde yok. 
***
kahvede level atladım. artık duble espresso içiyorum. kahve sevgim hala devam ediyor çünkü herkes gider kahve kalır :)
***
çoğunlukla kendime vakit ayıramamaktan şikayetçiyim eskisi gibi. çünkü ben keyif insanıydım. sabahları yürüyüşe çıkıp, gelip güzel bir kahve yapmak ve uzanıp kitap okumak, yeni yemek tarifleri denemek, yeni müzikler keşfetmek, bol bol yolculuk yapmak, puzzle başında saatler  geçirmek, osmanın horlamasını dinlemek benim için en keyifli şeylerdendi. 
bu durumdan şikayetçiyim hayatımla ilgili. şu sıralar ise sadece boş bulabildiğim vakitlerde sadece uyuyorum. ve 3 yıldır hiç tatil yapamadım. bu yaz üstü açık klasik bir araba bulup bol bol gün batımına doğru sürmek istiyorum. buna ihtiyacım var. üstelik artık saçlarım da uzun :) 
hem de belime kadar... :)




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...